Yukarıdaki resim, ülkenin kırılgan bir yapıda olduğunu apaçık gösteriyor. Kuzey doğu da Kürtlerin dayanılmaz ve karşı konulamaz ve aslında sürekli görmezden gelinen ama hiçbir zaman yok edilemeyen varlığı. Ülkenin batısı Nusayri yoğunluğu ve hristıyan topluluğa ait. Kuzeyde bir miktar Türkmen, bir miktar dürzi,ermeni ve geri kalan sunni topluluk. Ancak sunni topluluk diğer milliyet ve mezheplere nazaran dağınık bir şekilde görünüyor. Dolayısıyla Beşşar Esad rejimini yıkmakta başarısız bir savaşın içinde debelenip duruyorlar.
Aslında meseleyi doğru okumak lazım. Bütün mesele Suriye devletinin demokratik bir devlet haline gelmesi mi? Yoksa Esad ailesi ülkeyi iyi yönetemiyor ve ülke kaynaklarını kendi menfaati için kullanıyor durumu mu? Yoksa Suriye devletinin çoğunluğu Sunni mezhebine sahip, dolayısıyla rejimin yerine sunni yapının hüküm süreceği bir yapının oluşturulması, yani şeriat devleti haline getirilmesi mi? Şimdi bu soruların altına bir kaç tane daha soru dizip ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Gerekir de bu soru ve cevapların orada yaşayan halka bir faydası olur mu onu hiç düşünmüyorum. Çünkü bu meseleyi halkların inisiyatifine bırakan hiç bir devlet veya topluluk yok gibi. Özellikle Ortadoğu ülkelerinde hiç. Daha savaşın çok başlarında çözülecek bu problem çok daha dallı budaklı hale geldi. Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye "trio"su Avrupa ve Amerikanın desteğiyle bu savaşın belirleyicisi haline geldiler. Belirleyicisi haline geldiler çünkü eğer muhaliflere açıkça veya el altından destek vermeseydiler bu savaş daha çok başlarında rejim lehine sonuçlanacaktı. "Trio", rejimin Arap baharının rüzgarıyla yıkılabileceğini ummuş olsa da bu hiç kolay olmadı ve olmayacak gibi de. Rusya, Çin ve özellikle İran, Suriye'nin tam destekçisi olmaya devam ediyor. Bu karşılıklı desteklerle işin nerelere varacağı, daha ne kadar insanın öleceği belli değil...
22 Kasım 2012 Perşembe
12 Kasım 2012 Pazartesi
Ölümün Açlığı
Yağmurlu bir güne daha başlıyordu hayat bu sabah. Kimileri için derin bir hüznün gözyaşları, kimileri için de yeni bir aşkın başlangıç noktası. Kimileri için de yeninin eskiden bir farkının olmadığı yalnız ve ıslak bir yeryüzü.
Açlığa başlamalarının üzerinden çok zamanlar geçmiş fakat etrafında biriken insan sayısında fazlaca bir artış olmamıştı gene bu sabah. Yüzlerine doğru sümkürürcesine bağıran vicdansızın kalmayan insanlığı karşısında eriyip giden insanlar bunlar. Ölümün açlığını bildikleri halde kendi bedenlerini açlığı düşünmeksizin başkalarının mutluluğu için feda eden insanlar bunlar. Seslerinin sessizliği bu ülkenin dehlizlerinde kaybolup giden insanlar bunlar. Ancak labirentinde kayıp saklı insanlar değil bunlar. Kötürüm dünyanın insanları için kendilerini hiç sakınmadan, annelerinin feryadını bile duymadan ölümün açlığına yatırdılar. Ne içindi. Kim içindi. Kimin faydasınaydı bu yalnızlık, bu öfke. Kimlerin düşbazlığıydı bu bilinmezlik. Kaf dağının ardı kadar uzak mıydı kendimiz olabilmek. Oysa çokça insan kendi olamadan da yaşayabilirim diyebiliyordu. Labirentinde kayıp saklı kaderinde yaşayan insan suretliler, yalandan kürtler, yalandan lazlar, yalandan ermeniler, yalandan aleviler ve hepsi yalandan türkler. Oysa ne zordur kendin olabilmek benim diyebilmek bu dehlizde. İşte bu yüzden değil miydi açlığa boyun eğmemek.
Açlığa başlamalarının üzerinden çok zamanlar geçmiş fakat etrafında biriken insan sayısında fazlaca bir artış olmamıştı gene bu sabah. Yüzlerine doğru sümkürürcesine bağıran vicdansızın kalmayan insanlığı karşısında eriyip giden insanlar bunlar. Ölümün açlığını bildikleri halde kendi bedenlerini açlığı düşünmeksizin başkalarının mutluluğu için feda eden insanlar bunlar. Seslerinin sessizliği bu ülkenin dehlizlerinde kaybolup giden insanlar bunlar. Ancak labirentinde kayıp saklı insanlar değil bunlar. Kötürüm dünyanın insanları için kendilerini hiç sakınmadan, annelerinin feryadını bile duymadan ölümün açlığına yatırdılar. Ne içindi. Kim içindi. Kimin faydasınaydı bu yalnızlık, bu öfke. Kimlerin düşbazlığıydı bu bilinmezlik. Kaf dağının ardı kadar uzak mıydı kendimiz olabilmek. Oysa çokça insan kendi olamadan da yaşayabilirim diyebiliyordu. Labirentinde kayıp saklı kaderinde yaşayan insan suretliler, yalandan kürtler, yalandan lazlar, yalandan ermeniler, yalandan aleviler ve hepsi yalandan türkler. Oysa ne zordur kendin olabilmek benim diyebilmek bu dehlizde. İşte bu yüzden değil miydi açlığa boyun eğmemek.
11 Kasım 2012 Pazar
Artık avlusunda değiliz genç ömrümüzün,
Suratı asık bir ayna yüzümüzde,
Kara bir tebessümle içimiz kan ağlarken,
Sıradanlaşıyoruz gezdiğimiz sokaklarda.
Hüznün dört mevsimini yaşıyoruz,
Soluksuz cümlelerle bakıyoruz hayata,
Ve kayıp gidiyoruz,
Arkamızda kaybettiklerimizle,
Kayıp gidiyoruz.
Sanki hiç olmamış gibi düş gibi,
Yaşanılan mı, yaşayamadıklarımız mı
Damağımızda yalnızca tuzlu bir göz yaşı
Ve uzun yolculuklarda yorgun bedenlerimiz
Tutunduğumuz umutlarımıza bile inanmıyoruz
Yırtık bir resimde kayboluyoruz
Körkütük sarhoşlukla ayılmadan daha
Gene içiyoruz durmadan usanmadan,
Çivisi çıkmış bütün her şeye
İnanmadığımız umutlarımıza
Yalnızlığımızla tutuşup el ele,
Kayboluyoruz,
Kayıp gidiyoruz...
Suratı asık bir ayna yüzümüzde,
Kara bir tebessümle içimiz kan ağlarken,
Sıradanlaşıyoruz gezdiğimiz sokaklarda.
Hüznün dört mevsimini yaşıyoruz,
Soluksuz cümlelerle bakıyoruz hayata,
Ve kayıp gidiyoruz,
Arkamızda kaybettiklerimizle,
Kayıp gidiyoruz.
Sanki hiç olmamış gibi düş gibi,
Yaşanılan mı, yaşayamadıklarımız mı
Damağımızda yalnızca tuzlu bir göz yaşı
Ve uzun yolculuklarda yorgun bedenlerimiz
Tutunduğumuz umutlarımıza bile inanmıyoruz
Yırtık bir resimde kayboluyoruz
Körkütük sarhoşlukla ayılmadan daha
Gene içiyoruz durmadan usanmadan,
Çivisi çıkmış bütün her şeye
İnanmadığımız umutlarımıza
Yalnızlığımızla tutuşup el ele,
Kayboluyoruz,
Kayıp gidiyoruz...
ben
82 yılının son ayının son günlerinde Varto'da doğmuşum. Babam o zamanlar belediyede çaycı, annem ev hanımı. Lise ve öncesi tüm okulları Varto'da okudum. Erciyes Üniversitesinde (Yozgat) Makina Mühendisliği okudum. Daha sonra kısa bir İstanbul hayatından sonra Adana'ya geldim ve yerleştim.Evliyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)